Milli Savunma Bakanlığı (MSB), 6 Temmuz’da Irak’ın kuzeyinde metan gazına maruz kalarak şehit olan 12 askerimizle ilgili yürüttüğü idari soruşturmanın tamamlandığını duyurdu. Kamuoyunun haftalardır yanıt beklediği faciaya ilişkin yapılan açıklamada, olayda herhangi bir ihmal veya kasıt unsurunun bulunmadığı, durumun “istisnai, öngörülemez ve olağan dışı” olduğu belirtildi. Ancak açıklamadaki bir detay, ihmal iddialarını yeniden alevlendirecek cinstendi.
MSB Soruşturmayı Tamamladı: “İhmal veya Kasıt Unsuru Bulunmadı”
MSB’nin haftalık basın bilgilendirme toplantısında paylaşılan soruşturma sonucuna göre, olayın yaşandığı mağaraya girilmeden önce keşif köpeği gönderildiği ve köpeğin olumsuz bir tepki vermemesi üzerine “gaz ölçümüne ihtiyaç duyulmadığı” ifade edildi. Açıklamada, “Olayda doğrudan bir ihmal ya da kasıt unsurunun bulunmadığı, herhangi bir disiplin zafiyeti veya kontrol/yönetim eksikliğinin söz konusu olmadığı” sonucuna varıldığı bildirildi.
Bakanlık ayrıca, olay sırasında görevli olmayan bazı askerlerin, arkadaşlarını kurtarmak için emir beklemeden ve kendi canlarını hiçe sayarak mağaraya girmesinin, daha ağır sonuçların yaşanmasını önlediğini tespit ettiklerini belirtti.
İskenderun’daki “Susuzluk” İddiaları İçin Rapor Bekleniyor
Toplantıda, İskenderun Deniz Er Eğitim Alayı’nda “dehidrasyon” yani susuzluk nedeniyle şehit olduğu açıklanan iki askerle ilgili sorular da yanıtlandı. MSB kaynakları, bu olayla ilgili kesin sonuç için Adli Tıp Kurumu’ndan gelecek raporun beklendiğini belirterek, sosyal medyadaki iddialara itibar edilmemesi gerektiğini yineledi.
Milli Savunma Bakanlığı’nın, 12 askerimizin şehit olduğu faciayla ilgili yürüttüğü idari soruşturmayı ‘ihmal yok’ diyerek sonuçlandırması, kamuoyunun vicdanında ve aklında derin soru işaretleri bırakmıştır. Açıklamanın en can alıcı ve en kabul edilemez noktası, ‘keşif köpeği olumsuz bir duruma rastlamaması üzerine gaz ölçümüne ihtiyaç duyulmadığı’ ifadesidir. Bir köpeğin tepkisi, modern orduların sahip olması gereken teknik teçhizatın ve bilimsel güvenlik protokollerinin yerini alamaz. Tam da bu karar, yani ‘ölçüme gerek duymama’ kararı, ihmalin ta kendisi değil midir? ‘Öngörülemez’ denilerek geçiştirilmeye çalışılan bu facia, temel güvenlik önlemleri alınsaydı belki de öngörülebilir ve önlenebilir bir kaza olacaktı.
Silah arkadaşlarını kurtarmak için canını hiçe sayan Mehmetçiklerimizin kahramanlığına şüphe yoktur ve önlerinde saygıyla eğiliyoruz. Ancak bu kahramanlık, komuta kademesinin sorumluluklarını ortadan kaldırmaz. Aksine, o kahramanları bu tehlikeli duruma sokan koşulların neden yaratıldığını sorgulamayı daha da elzem kılar. İskenderun’da ‘susuzluktan’ şehit olan askerlerimizle birlikte düşünüldüğünde, bu olaylar silsilesi, Mehmetçiğin canının ne kadar ucuz görüldüğüne dair endişeleri artırmaktadır.