Çin’deki Tsinghua Üniversitesi, dünyanın ilk yapay zeka hastanesi olan “Agent Hospital“ı (Ajan Hastane) duyurarak sağlık teknolojilerinde yeni bir sayfa açtı. Bu devrim niteliğindeki sistem, tamamen sanal bir ortamda, yapay zeka tarafından yönetilen doktorların, yine yapay olarak üretilmiş hastaları teşhis ve tedavi etmesine olanak tanıyor. Bu gelişme, Çin’in 2030’a kadar yapay zekaya yapmayı planladığı 1,4 trilyon dolarlık dev yatırımın en somut meyvelerinden biri olarak görülüyor.
Agent Hospital: Birkaç Günde 10 Bin Hastaya %93 Doğrulukla Tanı
İlk başta 14 sanal doktorla yola çıkan Agent Hospital, bugün 21 farklı klinik uzmanlık alanında görev yapan 42 yapay zeka doktora ev sahipliği yapıyor. Sistemin, 300’den fazla hastalığı teşhis edebildiği ve yarım milyon sentetik hasta vakası üzerinde yapılan testlerde, birkaç gün içinde 10 bin hastayı yüzde 93 doğruluk oranıyla tedavi edebildiği iddia ediliyor.
Bu sistem, basit bir sohbet botundan çok daha fazlası. Kendi kendine öğrenebilen ve gelişebilen tıbbi “ajanlardan” oluşuyor. Kasım 2024’te başlayan iç testlerin ardından, proje 2025’te Pekin’deki Tsinghua Chang Gung Hastanesi ile entegre edilerek pilot uygulama aşamasına geçti. Bu entegrasyonla yapay zeka sistemleri, hasta kabulünden ilaç yönetimine kadar gerçek hastane süreçlerinin her aşamasında görev almaya başladı.
İki Farklı Model, Tek Bir Ulusal Strateji
Tsinghua’nın bu kapalı devre modeline karşılık, DeepSeek gibi açık kaynaklı tıbbi yapay zeka modelleri de Çin’de yaygınlaşıyor. 260’tan fazla hastanenin ağına entegre edilen DeepSeek, patoloji analizinden nadir hastalık taramalarına kadar birçok alanda hekimlere destek oluyor. Bu iki farklı yaklaşım, Çin’in yaşlanan nüfus, hekim yetersizliği ve sağlık hizmetine erişimdeki eşitsizlikler gibi devasa sorunlarına karşı yapay zekayı ulusal bir strateji olarak benimsediğini gösteriyor.
Peki Yapay Zeka Doktora Güvenebilir miyiz?
Bu teknolojik atılım, beraberinde ciddi soru işaretlerini de getiriyor. Yapay zeka doktorların verdiği klinik kararlar ne kadar güvenilir olacak? Kırsal ve yoksul bölgeler bu dijital dönüşümün neresinde yer alacak? Ve belki de en önemlisi, mevcut yasalar “insan olmayan hekimleri” yönetmeye ve olası hatalarda sorumluluğu belirlemeye hazır mı?
Çin’den gelen bu haber, bilim kurgunun gerçeğe dönüştüğü, heyecan verici bir teknolojik sıçramayı müjdeliyor. Ancak madalyonun diğer yüzünde, tıbbın en temel unsurunu, yani ‘insan’ faktörünü ve hekim-hasta arasındaki o yeri doldurulamaz güven ilişkisini denklemden çıkarma riski yatıyor. Bir yapay zeka, yüzde 99 doğrulukla teşhis koysa bile, o yüzde 1’lik hatanın kurbanı olan hastanın hesabını kim verecek? Programı yazan mühendis mi, sistemi onaylayan devlet mi? ‘Sanal doktor’, aynı zamanda ‘sanal sorumluluk’ anlamına gelmemeli.
Tıbbı, insani dokunuştan koparıp tamamen bir veri işleme bilimine indirgemek, Hipokrat yeminine değil, bir algoritmanın soğuk mantığına hizmet eder. Ayrıca bu teknolojinin, Çin gibi otoriter bir rejimde geliştiriliyor olması, sağlık verilerinin mahremiyeti ve olası kötüye kullanımı konusunda ciddi endişeler doğuruyor. Kırsal ve yoksul kesimlerin bu devrimden ne kadar pay alacağı ise meçhul. Yapay zeka, doğru kullanılmadığında, sağlıkta eşitliği artırmak yerine, zengin için ‘süper doktor’, yoksul için ise ‘ulaşılamaz hayal’ anlamına gelerek mevcut adaletsizlikleri daha da derinleştirebilir.