Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ), TEZ-KOOP-İŞ sendikasına üye işçilerin, insanca yaşam ve adil ücret talebiyle başlattığı grevle, yeni bir direniş ve dayanışma dalgasına sahne oluyor. Kamu Çerçeve Protokolü‘nde dayatılan sefalet zammını kabul etmeyen işçiler, rektörlük önünde kurdukları grev çadırıyla mücadelelerini sürdürürken, grevin ikinci gününde en anlamlı destek ODTÜ öğrencilerinden geldi.
“İşçilerin birliği sermayeyi yenecek” ve “İşçi gençlik el ele mücadeleye” sloganlarıyla rektörlük önüne yürüyen yüzlerce öğrenci, “ODTÜ öğrencisi greve çıkan TEZ-KOOP-İŞ emekçilerinin yanında” pankartı açarak işçilerin mücadelesine omuz verdi.
Öğrenciler: “Sefalet Koşullarını Kabul Etmiyoruz”
Öğrenciler adına basın açıklamasını okuyan Doğa Tamer Koç, ODTÜ işçilerinin mücadelesinin, tüm ülkeye dayatılan kemer sıkma politikalarına karşı bir isyan olduğunu vurguladı. Koç, “600 bin işçiyi kapsayan Kamu Çerçeve Protokolü, resmi enflasyonun bile altında kalan bir zam oranıyla imzalandı. Erdoğan–Şimşek politikalarının müjdesi yatırımcıya ve patrona ucuz emek, emekçiye ise daha da azıyla yetinme fırsatı sunuyor,” dedi.
Öğrenciler, kampüs yaşamının ayrılmaz bir parçası olarak gördükleri ODTÜ emekçilerinin, “kamudan tasarruf” bahanesiyle artan mesailere, gasp edilen tatil haklarına ve baskılara mahkum edilmesini kabul etmediklerini haykırdı.
“İktidarın En Büyük Korkusu Grevler”
Açıklamada, işçilerin grev hakkına yönelik iktidarın baskıcı tutumuna da dikkat çekildi. Erdoğan’ın “en çok grev yasaklayan iktidar olarak tarihe geçtiği” belirtilirken, TÜPRAŞ ve İZBB işçilerinin grevleri hatırlatıldı. Öğrenciler, “ODTÜ işçileri, üretimden gelen güçlerini kullanarak sermayeye, patrona, atanmış rektöre ve iktidara karşı mücadele rüzgarını estirdiler. Bu düzene karşı ayağa kalkan işçilerin mücadelesi, bizim de mücadelemizdir,” ifadeleriyle tam desteklerini ilan ettiler.
ODTÜ rektörlüğünün önünde kurulan o tek bir grev çadırı, aslında basit bir sendikal eylemin çok ötesinde bir anlam taşıyor. O çadır, Mehmet Şimşek’in ‘rasyonel’ ekonomi politikalarının, yani emekçiye dayatılan sefalet ücretlerinin, kampüslerdeki somut bir isyan ateşine dönüşmesidir. Bu eylemi asıl güçlü ve anlamlı kılan ise ODTÜ öğrencilerinin, işçilerin mücadelesini kendi mücadeleleri olarak görmesidir. Bu, ‘atanmış rektör’e, liyakatsizliğe ve üniversitenin piyasalaştırılmasına karşı çıkan öğrencinin, yanı başında aynı düzenden ezilen emekçiyle omuz omuza vermesidir.
İktidarın en çok korktuğu tablo da budur: Farklı toplumsal kesimlerin ortak bir düşmana, yani adaletsiz düzene karşı birleşmesi. ODTÜ, tarihi boyunca direnişin ve dayanışmanın sembolü olmuş bir okuldur. Bugün grevdeki işçiler ve onlara destek olan öğrenciler, bu okulun sadece bilim değil, aynı zamanda onur ve adalet mücadelesi üreten bir gelenekten geldiğini bir kez daha hatırlatıyorlar. Bu grev, sadece bir ücret pazarlığı değil, aynı zamanda bir ‘insanca yaşama’ talebidir ve bu talep, tüm ülkeye ODTÜ’den yayılan bir umut rüzgarıdır.